- Lorenzo & Kakalamba; geleneksel Sırp yemeklerinin yanında efsane dekorasyonu tam instagramlık bir mekân.
- Blaznavac; Bahçesinde nefis kokteyller yudumlayacağınız, rengârenk dekorasyonuyla fotoğraf çekmeye doyamayacağınız eğlenceli bir bar.
- Jazz Basta; Belgrad’ın popüler mekanlarından biri, haftanın üç günü lokal gruplar Jazz performansıyla sahne alıyor. Sırf bahçesi için bile görülmeye değer.
- Berliner; adından da anlaşılacağınız gibi tam bir Alman barı. 10’larca çeşit bira ve nefis sosisliler sizi bekliyor.
- Manufaktura; akşam yemeğinizi canlı Balkan müziği ve harika Sırp yemekleriyle taçlandırmak istiyorsanız gidebileceğiniz tatlı bir restoran.
- En güzel kafeler nerde mi dediniz?
- Amelia Cafe; şirin dekorasyonu ve lokallerin uğrak yeri olan bir yer.
- Aviator Coffee Explorer; şehrin en iyi kahvesi için gidilmesi gereken 3.dalga kahveci.
- Koffeein; Belgrad’a birkaç şubesi bulunan, kahveleri ve tatlıları güzel bir kahveci. Yolunuzun üstündeyse espresso molası verebilirsiniz.
Görkem
Happy Happy
9 Haziran 2017 Cuma
Fakir Ama Gururlu Belgrad
9 Ağustos 2016 Salı
Keywest!
13 Mart 2016 Pazar
Paris ve yeni gözdesi Le Marais
21 Ocak 2016 Perşembe
Drink Me Eat Me
Bugün #tbt günü deyip anılara daldım yine... fotoğraflara bakarken içimden geldi, bir yazı yazayım dedim :)
Minik tatlı bir kafeyle tanıştırayım sizi; Londra'nın batısında Hammersmith bölgesinde şirin mi şirin bir konsept kafe burası.
İsmi de çok tatlı: Drink Me Eat Me. Pastel renklerle dekore edilmiş, vintage esintili bir huzur yumağı...
Ev yapımı kekler, kurabiyeler, turtalar tezgaha dizilmiş durumda. Kesinlikle çok davetkarlar!
Aynı zamanda bir oyuncak mağazası bu tatlı kafe. Birşeyler almadan çıkmak da çok zorlandım :)
Bu arada frozen yoğurtları da şahane...
Birgün Londra'ya giderseniz, benim için de gidip sokağa bakan pencere kenarı bir masada bir çay için.
Güzel bir gün dilerim herkese...
Sevgiyle..
http://drinkmeeatme.com/
21 Aralık 2015 Pazartesi
Yeni yıl, yeni yıl, yeni yıl... herkese kutlu olsun!
Işıltısı, umudu, hediyeleri, müzikleri, renklenen vitrinleriyle yeni yıl coşkusu, bizi 1 aylığına da olsa masal alemine götürür. Havalar soğusa da içimizi ısıtan Christmas ruhudur bu dönemde.
Yeni yıl coşkusu, geçen her seneyi unutup,önümüze umutla bakmamızı sağlar. En güzeli de bu bence, her şey kötü gitse de iyi bir şeyler olacağına inanmaktır yeni yılı beklemek.
Yılın şu içinde bulunduğumuz dönemlerinde hepimizin gibi benim de rutinlerim oluşuverir.
Hemencecik evimi süsler, çamımı kurar, ağacımı zevkle ışıklandırr, mumlarımı yakarım.
Hafta içi ofiste, hafta sonları evde Christmas müzikleri dinlemeye bayılırım. Playlist'imi açıp, evde/ofiste mutlu mesut işlerime koyulurum :) En sevdiğim Christmas müzikleri ne diye sorarsanız;
- Wham! - Last Christmas
- Jose Feliciano - Feliz Navidad
- It's Beginning To Look A Lot Like Christmas - Johnny Mathis
11 Kasım 2015 Çarşamba
48 Saatte Cinque Terre!
17 Ekim 2015 Cumartesi
OKTOBERFEST & MUNIH
“Ekim Festivali” diye basit bir şekilde Türkçe’ye çevrilebilir belki. Ama gerçek anlamı: Münih’te her yıl Eylül’ün son haftasıyla Ekim’in ilk haftası arasında düzenlenen dünyanın en büyük bira festivali, Oktoberfest.
Oktoberfest zamanı Münih’e gelmek isteyenlere yazı daha yeni başlıyorken hemen bir uyarı: Kalacağınız oteli 3-4 ay önceden ayarlamanız tavsiye edilir.Özellikle bu dönemde hem Almanya’dan hem de dünyanın birçok yerinden turist bölgeye akın ediyor. Otel fiyatları senenin bu döneminde en az 2 katına çıkıyor. Bir de yer bulma sıkıntısı var tabi, bu fiyatlara rağmen otellerde yer bulmanız zorlaşıyor. İşinizi son dakikaya sakın bırakmayın!
Festival dışında kalan dönemlerde de Münih çok keyifli bir şehir. Tarihi yapıları, parkları, konsept kafeleri, eğlenceli gece hayatı sizi cezp edebilir. Bu sebeple “Altstadt”(eski şehir merkezi)’ne yakın yerlerde konaklamanız, festivalin yanında şehri de keşfetmeniz açısından iyi olabilir.
Fazla zamanı olmayanlara minik bir tüyo: Birçok turistik noktadan geçen 19 Numaralı tramvayla kısa bir tur yapabilirsiniz. Bu yağmurlu havalar için de kurtarıcı bir seçenek.
Bir de şehrin parklarından bahsedip, Oktoberfest konumuza dönüş yapıyorum. Englisher Garten, şehirdeki en büyük park, içinde büyük bir de gölet var. Münihlilerin -hava güzelse- gittikleri en rutin aktivite alanı. At binenler, sörf yapanlar, çimlere uzananlar, bisikletliler…Westpark,Englisher Garten’a göre daha küçük, Japon bahçelerini andıran dizaynıyla Münihlilerin tercih ettiği bir diğer oksijen deposu.
Münih’te Oktoberfest’in kurulduğu festival alanıTheresienwiese diye geçiyor. Şehrin tarihindeki bütün kutlamalar, kraliyet düğünleri ve at yarışları bu alanda yapıldığından, bugün şehrin en büyük eğlencesinin de burada gerçekleşmesi çok normal sanırım.
Bu festivalde Her şey biradan ibaret değil tabiî ki! Alanda lunaparkı da içine alan bir panayır bölümü var. Dönme dolaplar, çarpışan arabalar, macera trenleri ve adını bilmediğim bir sürü ışıklı şey… Biraz da bira içtiyseniz,üstüne bu oyuncaklara binip eğlenmek gibisi yok.
Oktoberfest’te, içine binlerce insanın sığacağı rengarenk çadırlar kuruluyor. Bu çadırların her birine giriş ücretli, hatta bazı çadırlara önceden rezervasyon yaptırmanız bile gerekiyor. Bütün çadırlarda biranın su gibi aktığını söylememe gerek yok sanırım! Biranın yanında neler var derseniz; sosis, patates kızarması, domuz eti ve pretzel gibi Almanların vazgeçemediği yiyecekler eşlik ediyor. Almanlar da yöresel kıyafetlerini giyip, müzik eşliğinde çılgınlar gibi eğleniyorlar.
Festival alanında 15 tane dev çadır var, bunların hepsi kendine has tarzda dekore edilmiş ve ayrı konseptteler. Çoğu çadırın sponsoru bölgenin önemli bira üreticileri. Çadırlardan en ünlüleri; Hofbrau, Augustinerbrau, Hippodrom ve Oide Wiesn diyebiliriz.
Her sene Münih belediye başkanı, festivalin en büyük çadırındaki bira fıçısını musluğunu açıp Bavyera Bölgesi başkanına bira ikram ediyor, işte festival böyle bir törenle start alıyor. Sonra da binlerce kişi bu musluktan deliler gibi bira içmeye başlıyor.
Oktoberfest biraları 1 litrelik külçe gibi ağır bardaklarda servis ediyorlar. Ben bir tanesi zor kaldırıyorken, garsonların 7-8 bardağı nasıl taşıdığını çözemedim doğrusu.
Upuzun bir masada tanımadığınız insanlarla dip dibe biralarınızı yudumluyorsunuz. “Böyle bir kalabalıkta nasıl eğlenilir ki?” Diye düşünmeyin. Siz de bir çılgınlık yapıp, en yakın zamanda bu festivale gidin, kimseye aldırış etmeden dans edin, yiyin, için, eğlenin! Hep bir ağızdan bilmediğiniz şarkılara eşlik edin, eminim çok iyi gelecek!